SINAİ MÜLKİYET KANUNU İLE MARKA HAKKINA İLİŞKİN YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Kapsam ve Amacı

22.12.2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (“TBMM”) kabul edilen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“Kanun”), 10.01.2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun’un Tanımlar başlıklı ikinci maddesi ile Türk Patent Enstitüsü’nün (“TPE”) adı Türk Patent ve Marka Kurumu (“Kurum”) olarak değiştirilmiştir.

Söz konusu Kanun ile birlikte, marka, coğrafi işaret, patent ve tasarımla ilgili 556, 555, 554 ve 551 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler (“KHK”) yürürlükten kaldırılmıştır.  Böylece gayri maddi mallar kapsamında bulunan fikri ve sınai mülkiyete ilişkin hakların, KHK ile düzenlenemeyeceği hususuna değinen Anayasa Mahkemesi kararlarına da uygun olarak, daha önce 556, 555, 554 ve 551 sayılı KHK’lar ile ayrı ayrı düzenlenen fikri ve sınai haklara ilişkin kurallar, Kanun ile tek bir çatı altında toplanmıştır. Bu durum, Kanun’un genel gerekçesinde (“Gerekçe”) de değinildiği üzere, KHK’ların Anayasa Mahkemesi Kararı ile iptal edilme riskini ortadan kaldıracak ve dolayısıyla yatırımcılar için daha öngörülebilir bir ortam yaratacaktır.Kanun ile ayrıca uluslararası sözleşmeler ve Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumun arttırılması hedeflenmiş; daha önce sistemde yer almayan geleneksel ürün adı koruması da bu kapsamda ilk kez Kanun ile düzenlenmiştir.

Kanun’un birinci kitabında marka hakkı, ikinci kitabında coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı hakkı, üçüncü kitabında tasarım hakkı, dördüncü kitabında patent ve faydalı model hakları düzenlenmiştir. Kanun’un beşinci kitabında ise süreler ve bildirimler, tazminat, hakkın tüketilmesi, görevli ve yetkili mahkeme, zamanaşımı, ihtiyati tedbir talebi, tebligat, ücretlerin ödenmesi gibi diğer tüm kitaplarda yer alan haklara ilişkin ortak ve diğer hükümler düzenlenmiştir.

Marka Hakkına İlişkin Düzenlemeler

Kanun’da yer alan Marka hakkına ilişkin düzenlemeler büyük oranda 556 sayılı KHK’da yer alan düzenlemelerle paralel olmakla birlikte, uygulamayı doğrudan etkileyecek birtakım değişiklikler de Kanun ile sisteme dâhil edilmiştir. Söz konusu değişikliklerle amaçlanan, Gerekçe’de de ifade edildiği üzere genel olarak AB hukuku ile uyumun arttırılmasının yanı sıra, tescilli markaların etkin kullanımını sağlamak, marka tescil sürecinin kısaltılması ve kolaylaştırılmasıdır.

Bu çerçevede yapılan bazı önemli değişiklikler aşağıdaki gibidir:

  • Dikkat çeken ilk önemli değişiklik Marka’nın tanımına ilişkindir.  556 sayılı KHK’da yer alan çizimle görüntülenebilme şartına, Kanun’daki tanımda yer verilmemiş; bunun yerine, marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartı, öngörülmüştür. Gerekçe’de bu değişikliğin, mehaz kanuna uygun olarak daha esnek bir sistemin kabulü ile koku, ses markaları ve hareket markalarının tesciline imkân sağlama düşüncesi ile yapıldığı ortaya konulmuştur.
  • Kanun’a göre bültende yayımlanmış bir marka başvurusunun, Kanun’un mutlak ve/veya nispi ret nedenlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazların, ilgili kişiler tarafından iki ay içinde yapılması mümkündür. Akabinde Kurum, başvuru sahibinden itirazlara ilişkin görüşlerini süresi içinde bildirmesini ister. Böyle bir durumda Kurum, gerekli görmesi halinde tarafları uzlaşmaya teşvik edebilecektir. Bu durumda, hâlihazırda yürürlükte olan arabuluculuk kanunu uygulama alanı bulacaktır.
  • Ayrıca, marka başvurularının ilan süresi ve bir marka başvurusunun, mutlak ve/veya nispi ret nedenlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itiraz süresinin üç aydan iki aya indirildiği görülmektedir. Kanun’a göre aksi Kanun veya ilgili yönetmelikte belirtilmemişse sınai mülkiyet hakkına ilişkin itirazlar da dâhil olmak üzere Kurum nezdinde yapılacak tüm işlemlerde uyulması gereken süre, bildirim tarihinden itibaren iki aydır
  • Tescilli markanın piyasada daha etkin kullanımını sağlamak amacıyla yayıma itiraz eden taraftan kullanıma ilişkin bilgi ve belgelerin sunulmasının istenmesi düzenlenmiştir. Böylece markaların piyasada etkin şekilde kullanılması ve itiraz müessesesinin afaki veya kötü niyetli bir şekilde kullanılmasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
  • Tescil başvuru sürecini kısaltma ve kolaylaştırmaya yönelik bir diğer değişiklik ise, vekil ile yapılan başvuruda vekalet sunma zorunluluğunun kaldırılmış olmasıdır. Ayrıca, ücretin ödendiğine ilişkin 556 sayılı KHK’da yer alan ödemeye ilişkin belge aslı sunma şartı da kaldırılmış olup ödemeye ilişkin bilginin sunulması yeterli kabul edilmiştir.    
  • Kanun’un yürürlük tarihinden yedi yıl sonra yürürlüğe girmek üzere, Kurum’a tescilli markayı idari iptal hakkı getirilmiştir. Buna göre ilgili 26. maddede sayılan hallerin gerçekleşmesi durumunda, talep üzerine Kurum tarafından tescilli markanın iptaline karar verilebilecektir. Kanun’un 26. maddesinin yürürlük tarihi yedi yıl ertelenmiş olduğundan, iptal yetkisi madde yürürlüğe girene kadar, anılan maddedeki usul ve esaslara göre mahkemeler tarafından kullanılacaktır.
  • Markaların uluslararası tesciline ilişkin Madrid Protokolü çerçevesinde yapılacak olan başvuruların inceleme usullerine dair düzenlemelere de Kanun’da yer verilmiştir.
  • Tanınmış markanın, karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir marka başvurusunun tescili, itiraz üzerine reddedilecektir. Bu düzenleme ile daha önce mutlak red nedenleri arasında yer alan hususun, nispi red nedeni olarak sayıldığı görülmektedir. 
  • Mutlak red nedenleri arasında, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği hükmü KHK’da olduğu gibi Kanun’da da aynen muhafaza edilmiştir. 

Diğer yandan Kanun ile anılan hükme bir istisna getirildiği görülmektedir. Buna göre, başvuru sahibinin, önceki marka sahibi tarafından başvurunun tesciline açıkça muvafakat ettiğini gösterir noter onaylı belgeyi başvurusu ile Kurum’a sunması halinde, artık yukarıda anılan gerekçe ile başvuru red edilmeyecektir. Böylece aynı marka ile piyasada var olma iradesi gösteren tarafların iradesine üstünlük tanınmış olmaktadır.

  • Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması halinde, işaretin, ticaret ünvanı ya da işletme adı olarak veya ticaret alanında karşılaştırmalı reklamlarda kullanılmasının önlenmesini talep hakkı, iki bent halinde Kanun’un ilgili 7. maddesine eklenmiştir.

SONUÇ

Marka hakkına ilişkin Kanun’da yer alan düzenlemelerin, genel itibariyle 556 sayılı KHK’da yer alan kurallardan sapmadığı görülmektedir. Bu anlamda Kanun köklü bir değişiklik getirmemekle birlikte, mehaz kanun ile uyumun arttırılmasına, marka tescil sürecinin kısaltılarak kolaylaştırılmasına ve markaların piyasada daha etkin kullanılmasının sağlanmasına odaklanmaktadır.

Bunun yanı sıra, Kanun’un en yadsınamaz gerekçesi, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilme tehlikesi altında bulunan KHK’ların yasalaştırılarak daha sağlam bir hukuki temele oturtulması olup bu vesile ile bu amaç gerçekleştirilmiş ve mülkiyet hakkına ilişkin hükümler içeren ilgili tüm KHK’lar tek bir Kanun altında toplanmıştır.

Diğer yandan, Kanun ile Kurum’a verilen marka hakkının iptali yetkisinin amacı Gerekçe’den net olarak anlaşılamamakla birlikte, amacın, yine markanın piyasada etkin kullanımının sağlanması olduğu düşünülmektedir. Ancak, idari karar niteliğinde olan Kurum kararına karşı yargı yolunun açık olması gerektiği düşünüldüğünde, iptal için doğrudan Mahkeme yerine önce Kurum’a gitme mecburiyeti süreci uzatacak ve dolayısıyla madde, kanaatimizce konuluş amacına hizmet etmeyecektir. Ayrıca, ilgili maddeye göre, markanın iptalinin Kurum’dan talep edilebileceği haller göz önünde bulundurulduğunda, Kurum’un bu anlamda yetki ve görev çerçevesinin oldukça genişletildiğini söylemek mümkündür.

Vedia Nihal Koyuncu
Avukat, LL.M. 

OCAK 2017

Leave a comment