6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde gerçekleşen çok şiddetli iki deprem, 11 ili etkileyen büyük bir felakete yol açmıştır. 7.8 ve 7.5 büyüklüğündeki depremler nedeniyle gerek yıkılan binalar ve yaşanan can kayıpları gerekse de depremin ardından arama kurtarma faaliyetleri ve yardımların ulaşmasında yaşanan aksaklıklar nedeniyle idarenin sorumluluğu tartışılır olmuştur. Bu yazımızda idarenin deprem nedeniyle oluşan zararlarla ilgili sorumluluğuna değinilmeye çalışılmıştır.
Hizmet Kusuru ve Kusursuz Sorumluluk
İdarenin sorumluluğu kusurlu hizmetten dolayı oluşabilir veya idarenin kusursuz sorumluluğu da gündeme gelebilir. İdarenin hizmet kusuru kamu hizmetinin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi halinde oluşur. İdarenin bir kusuru olmamakla beraber, oluşan zarar ile idarenin faaliyeti arasında nedensellik bağının kurulabilmesi halinde idarenin kusursuz sorumluluğundan söz edilir. Kusursuz sorumluluk istisnai hallerde gündeme gelir. İdarenin kusur sorumluluğu esastır. İdarenin öncelikle hizmet kusurunun varlığı araştırılır, eğer hizmet kusuruna dayanarak zarar tazmin edilemiyor ise idarenin kusursuz sorumluluğu bakımından değerlendirme yapılır.
Mücbir sebep, beklenmeyen haller, zarara uğrayan kişinin davranışı ve üçüncü kişinin davranışı idarenin sorumluluğunu azaltan veya ortadan kaldıran hallerdir. Bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için öngörülemez ve önceden tahmin edilemez olması gerekir. Her ne kadar deprem mücbir sebep niteliği taşısa da, ülkemizin deprem kuşağında olduğu ve deprem gerçekleşmesinin beklendiği de göz önünde bulundurulduğunda idarenin sorumluluğunun kalktığından söz edilemez. Danıştay kararlarında da depremin öngörülemez nitelikte olmadığı gibi depremin gerçekleşme ihtimaline karşılık zararların da önlenemez olmadığı belirtilmektedir.
Danıştay 11. Daire’nin 20.06.2007 tarih, 2005/1353 E., 2007/6248 K. sayılı kararında idarenin sorumluluğunda dikkat edilmesi gerekenler aşağıdaki şekilde özetlenmektedir:
“Deprem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, imar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği, yapıların imar açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini, projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz konusu olmakla öğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin ‘olumsuz eylem’ olarak kabulü gerekmektedir.”
İdarenin deprem nedeniyle oluşabilecek zararlara karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesi olumsuz eylem olarak kabul edilmektedir. İdare, yapı denetiminin mevzuata uygun bir şekilde gerçekleşmemesinden, yapı denetim kuruluşlarının gereği gibi denetlenmemesinden, gerekli şartları bulundurmayan kuruluşlara izin verilmesinden, kaçak yapılardan, ruhsat verilirken deprem düzenlemelerine uyulup uyulmadığının kontrol edilmesinden sorumludur. Ayrıca deprem gerçekleştikten sonra arama kurtarma ekiplerinin geç gelmesi, eksiklikler ve aksaklıklar yaşanması da idarenin hizmet kusurunu oluşturur. Yalnızca maddi zarar değil, aynı zamanda idarenin kusurlu davranışları nedeniyle elem ve keder yaşayan kişiler manevi zararlarının tazminini de talep edebilir.
Deprem Nedeniyle İdareye Karşı Dava Yolu
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13.maddesinde idareye karşı dava açmadan önce, eylemin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl ve her halükarda eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde ilgili idareye başvurarak hakların yerine getirilmesinin istenilmesi gerektiği düzenlenmektedir. Başvurunun açıkça reddedilmesi veya 30 gün içerisinde cevap verilmemesi halinde bu tarihten itibaren 60 gün içerisinde idareye karşı dava açılması gerekmektedir. Davanın, belediye, valilik, İçişleri Bakanlığı veya başka bir bakanlığın göreviyle ilgiliyse o bakanlığa karşı açılması mümkündür. Tazminat için açılacak bu dava bir tam yargı davası olacaktır. Yükümlülüklerini yerine getirmeyerek zararın oluşmasına sebebiyet veren idari merciin bulunduğu yer mahkemesi yetkili mahkemedir.
Av. Dilara KARTALOĞLU KILIÇ
TARLAN-BAKSI AVUKATLIK BÜROSU
AV. AYLİN TARLAN- AV. DERYA BAKSI