2011 yılında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile birlikte yeni bir dava türü olan belirsiz alacak davası Türk hukukundaki yerini almıştır. Yapılan bu düzenlemeyle belirsiz alacak davası ve kısmi dava türleri arasındaki ayrımın ise tam olarak belirlenemediği ve uygulamada sıkça bu iki dava türünün birbiri yerine kullanıldığı görülmektedir. Bu yazımızda iki dava türü arasındaki farklardan ve Yargıtay’ın belirsiz alacak davası üzerine yaklaşımından kısaca bahsedilmeye çalışılacaktır.
Öncelikle HMK’daki düzenleme; davacının, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde belirsiz alacak davası açılabilmesini öngörmüştür. Yani davacının dava açmadan önce alacak miktarını objektif olarak belirleyememesi gerekmektedir. Bu durum alacağın taraflar arasında tartışmalı olması ya da delillerle ispatlanamıyor olmasıyla karıştırılmamalıdır. Bunun aksinin düşünülmesi halinde hemen hemen bütün alacağa ilişkin davaların belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi gerekecektir.
Kısmi dava ise talep konusunun niteliği itibariyle belirli ve bölünebilir olduğu durumlarda açılabilecek bir dava türüdür. Davacı davaya konu talebini davanın açıldığı tarihte belirleyebilmekte ancak sadece talebinin belli bir bölümün davaya konu etmektedir. Davacı açmış olduğu kısmi davada açıkça kalan hakkından feragat etmedikçe kısmi davanın açılmış olması talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına ise gelmemektedir.
Belirsiz alacak davası uygulamada daha çok işçilik alacaklarına yönelik taleplerin yer aldığı davalarda karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bazı işçilik alacaklarının işveren tarafından tutulan belgelerin temin edilmeden hesaplanması mümkün olmamaktadır. Ancak her işçilik alacağına ilişkin davanın da belirsiz alacak davası olarak kabulü yanlış bir tespit olacaktır, nitekim Yargıtay’ın da bazı işçilik alacaklarına ilişkin davaları önceden belirlenebilir olması dolayısıyla reddettiği görülmektedir. Dolayısıyla alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün değildir ve her somut uyuşmazlık bakımından bu durumun titizlikle incelenmesi gerekecektir.
Davacının talep sonucundan davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu açıkça anlaşılamıyor ise HMK’nın dava dilekçesinin içeriğini düzenleyen 119. maddesi uyarınca hakimin talep sonucunun açıklattırılması için davacıya 1 hafta kesin süre vermesi gerekmektedir. Bu süre içerisinde eksiklik tamamlanmaz ise ilgili madde uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilecektir.
Belirsiz alacak davası ve kısmi dava arasındaki usul hukuku yönünden farkları kısaca inceleyecek olursak;
- Bir alacak, davanın açılması anında davacı tarafından belirlenemiyor ve alacağın belirlenmesi davanın seyri sırasında ortaya konulan deliller ile tam olarak belirlenebiliyorsa bu alacağa ilişkin belirsiz alacak davası açılabilmektedir.
- Kısmi dava açılabilmesi için ise alacağın niteliği itibariyle bölünebilir ve belirli bir alacak olması ve bütün alacağın aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması gerekmektedir.
- Bir alacağın belirsiz alacak davasına konu edilebilmesi halinde karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda davacı, hakim tarafından verilecek 2 haftalık kesin süre içinde iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın ve ıslah yoluna başvurmaksızın usuli bir hak olarak alacağını tam ve kesin bir şekilde belirleyebilir. Eğer davacı tarafından alacak talebi belirlenmezse dava, davanın açıldığı tarihteki talep miktarı üzerinden karara bağlanacaktır. Kısmi alacak davasında ise davacı talep miktarını tahkikatın sona ermesine kadar davanın herhangi bir aşamasında ıslah yoluyla arttırabilecektir.
- Belirsiz alacak davasının açılmasıyla birlikte alacağın tamamı yönünden zamanaşımı ve hak düşürücü süreler duracaktır. Ancak talebin kısmi dava yoluyla ileri sürülmesi halinde zamanaşımı ve hak düşürücü süreler sadece alacağın talep edilen kısmı için duracaktır, davaya konu edilmeyen kısım için ise süreler işlemeye devam edecektir.
Niteliği itibariyle belirsiz alacak davasına konu edilmesi mümkün olmayan bir alacağın belirsiz alacak davası ile ileri sürülmesi halinde nasıl bir usuli yol izleneceği ise HMK’da ve ikincil mevzuatta açıkça düzenlenmemiştir. Yargıtay’ında bu konuda henüz yerleşik bir içtihadının bulunduğunu söylemek de mümkün değildir. Yargıtay’ın özel daireleri ve Hukuk Genel Kurul’u bu zamana dek bu konuda farklı kararlar vermiştir.
Yargıtay’ın bazı özel daireleri ve Hukuk Genel Kurul’unun daha eski tarihli kararlarında davacının belirsiz alacak davası açılmasında hukuki menfaatinin bulunmaması sebebiyle davanın reddedilmesi gerektiğine yer verdiği görülmektedir.
Yargıtay’ın bazı özel dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulu’nun yeni tarihli kararları ise davacının alacağını ileri sürmek için dava açmaktan başka bir yolu bulunmadığından hukuki menfaatinin her zaman bulunduğuna yöneliktir. Ancak bu kararlarda talep konusu belirsiz alacak davasına konu edilemeyecek nitelikteyse hakimin davayı aydınlatma görevi gereğince talebin belirlenmesi ve eksik harcın tamamlatılması için davacıya süre verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay’ın bu yönlü verdiği kararlarda ayrıca eğer bu süre içerisinde talep davacı tarafından belirlenmez ise ve talep konusunun niteliği de kısmi dava açılmasına elverişli ise davaya usul ekonomisi gereği kısmi dava şeklinde devam edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Av. Sinem İLİKLİ
TARLAN- BAKSI AVUKATLIK BÜROSU
AV. AYLİN TARLAN- AV. DERYA BAKSI